Friday 30 November 2012

Bu arada neler neler....

Marttan beri yazmamışım..İş değişikliği, ev değişikliği sanırım beni buralardan uzak tuttu... Yoruldum...

Sen sanıp, yanıldığım ilişkilerim oldu bu arada... İlişki dediysem denemelerim... Denedim.. Ama ne zaman sen olmadigini anladim, döndüm kaleme- evime...

Bir adamla taniştim. İyi ve hoştu.Nazik ve düşünceli görünüyordu başta... Fakat yılların tecrübesiyle olmaması gerekenleri iyi bilen bir ezberi vardır.Bir paket oluşturmuş tüm bunlardan... Nazik, nezakatli, düşünceli... İlk etkilenişim güzeldi, sonrasında birşey var, iyi hoş ama içim dur diyor diye diye kendime kizmalarimla gecti. Sonra sonra içindeki kadın öfkesi çıkmaya başladı. Çok titizdi. Öyle böyle değil... Oturduğun bankı mendille silecek cinsten... Evine asla ayakkabıyla girilmiyor. Beyaz ince kilimi her hafta yıkanıp, ütüleniyordu. Sıkıcıydı.Ben inadına pasaklılık yapmak, onun bu tutumlarının ne kadar aşılabilir olduğunu anlamak istiyordum. O devamli bunların aşılabilir olduğunu söyleyip, arkamdan çaktırmadan topluyor, temizliyordu. Bu titizlik beni bezdirdi yer yer..Ama devamlı kendime " bir insan titiz olabilir, abartma neden arıyorsun" dedim durdum. Demez olaydım...
Bozy'nin tüyleri mi dert olmadı, kirli arabam mi, sokaktaki kediyi sevdin elini yıkalar mı? Ayh dedim, o kadar güzel birsey yasayabiliriz ki, herseyi mahvediyor bu uyarılar... Son nokta, kadin genellemeleriyle çıktı. Ailesine düşkündü ve aslında aile görevleri bir çocuktan fazlaydı. Tüm bunları erkeklik sanıyordu. Eski eşine ve tüm kadınlara kızgındı. Ama buna ragmen cok sevilmek istiyordu, beni deniyordu aklı sıra... Kavga ettim.. Hesaplarindan, titizliginden bunalarak...Bir ilişki ilk başlarken bu kadar matematik ve veri toplamaz... Sadece aşık olursun... Mutlu olursun..Yolun açık olsun diyerek koptuk.

İkinci denemem eski arkadaslarimdan biriydi.Beyaz tenli, güzel yüzlü bir adam... Çocuk adam..saf naif ılımlı... Yanında cadilik yapamiyordum. Okadar iyi bir enerjisi vardı ki... Fakat o da uzun bir gecenin ardından bir hafta aramadı. Bombok oldum. İlişkide endişe istemiyordum.Zaten bir beklentimde yoktu. İnsan gibi davranılmak, samimi ve dürüst bir iletişim dışında... Yengeç erkeğiydi.Annesi ariyinca yanimdan uzaklaşiyordu. Yalniz yaşamaya başlamadan önce annesiyle oturdugunu ve maaşını ona verip, harclık aldigini anlatti. Amanin dedim. Anne ilişkisi zor birşey... Bunun olasi yansımalarıyla nasil ugrasirim... Zaten mıknatıs gibi yaklaştığı gibi, kaçıyordu alanımdan... Sonra özür diliyor, ne değerli biri olduğumu söyleyip duruyordu. Tamam dedim, sorun yok arkadaş kalalım...

Böyleydi son aylar...Denememiş olmak istemedim... Olur ya demeden akışa biraktim kendimi... Saklamadan, bekleyen olmaktan öteye hareket ettim biraz.... İlişki denen şey akar... hala bunu söylüyorum... Ne bu -ne de buydu... İlişki olsun diye oldurma olurdu bunlar..Şimdi yine yalnız tek tabancayim.

Dua ediyorum her gece... Ne zaman senden vazgecsem geleceksin biliyorum.Fakat kalbimde, icimin en derinlerindeki varligin her daim yanimda, nasil vazgecmek olacak o bilmiyorum...

her gün biraz daha yaklasiyoruzdur umarim..
umuyorum.... sevgiyle, kocaman sarildim sana...

Saturday 31 March 2012

Fallar

hiç fal baktırmam ben... Sevmem..Yalan yanlış bir ihtimalin kafamin içinde kalmasının korkusu belki de..hastalık der dert ederim..Biri sana kazık atacak der, ben temkinden yürek çırpıntısı yaşarım.Baktırmam fal... Çok isterdim gercekten ne olacağını anlatsa biri... Ama öyle olmuyor diye fal baktırmayı da iki kez düşünürüm..

Bugün ofiste kızların birinin arkadaşlarından biri gelmiş. Dinlenme odasında kahve içip, sigara tüttürüyorlardı. Bende mola için odaya girdiğimde bir kahve seansının ortasında buldum kendimi. Kadın kova burcuydu. Gözleri inanılmaz enerji dolu, kahveye bakmadan çok güzel şeyler söylüyordu. Dinlemeden edemedim. Sakinlikle bende içsem bana da fal bakarmısınız dedim. Evet dedi. İçtim kahvemi,içerken düşündüm bir sürü ne çıkabileceğini... ve dedim ki bu kadın ne derse dinleyeceğim..

Kadın aldı eline fincanımı... Sen dedi ,hersey ters gidiyor hayatında..kalıbına sığmıyorsun.Burası sana göre değil, erkekler sana göre değil, hayatın süreci sana uygun işlemiyor.Hani birşey bulsan, sana seni hissettirecek birşey sıyrılacaksın. Oluruna bırakmışsın herşeyi..Çünkü bir seçimde yok. ve Can suyunu kaybetmişsin dedi. O an dogru falı baktirdigimi anladim. Can suyunu tatmışsın bir kez... O gelecek ama biraz suresi var. Geldiginde kokusunu alacaksın.Seni sen yapacak...ama biraz daha var dedi.

Gülümserken aslında gözlerim dolmuştu.
Biliyorum dedi içim..
bekliyorum ben zaten...

Sunday 18 March 2012

Canım..

Günler akıp giderken, ben günlerin içinden geçiyorum... Son bir ayda yaptigim iş seyahatlerini uc uca baglasan Amerikaya varirim.. Konu iş olunca, Mehmet bey, Ahmet bey, Ayla hanımlarla karşı karşıya kalıyorum. Hepsi çok maskeli geliyor.  Yolun yorgunluğu, işin stresi, eve gelip, bir gün sonranin koşturmacasıydı derken seni unuttuğumu sanıyorsan yanılıyorsun sevgili... Sanirim kendimi unuttum şu ara... Koşturmacam iş gibi görünse de, aslında unutmak, unutmak istiyorum... Hani orta yaşın verdiği bir " ah gençlik" durumu var ya, ben de de bir iç savaş var aslında..nelerden geçtim, neler benden vazgeçti, kimler vardı, kimler gitti falan gibi absurd şeylere takılıp, hiç bir şeye sahip olmadığımı hissettiğim hayatın güvensiz bir zeminindeyim sanki.... Bu yüzden çok çalışarak yer ayağımın altından kayarken koşuyorum aslında....
ve ah gençlik dediğimz o anlardaki gibi, yenilenmek yeni olmak, hafızasız olmak istediğim oluyor..Bu biriktirdiklerimi nereye saklayacağım tüm ömür...Nasil bir şey bu beyin, bu kalp...

Aşk,
zorlu kışlar bitti.. Bahar geliyor... Ondandır bugun yazabilmem... Biliyor musun, herkes sevmeye ve sevgiye aç aslında.. oyle zor ki, coluk cocuk, ev hali, gecim derdiyle ugrasmak... gözlerinde ışığı sönmüş binlerce adam, binlerce kadın görüyorum. Göbekler yağlanmış, yüz lekelenmiş, bitap, yorgun savaşçılar..Kimse kimsenin sırtını okşayıp, burdayım ve seni seviyorum her zaman, her şekilde demiyor. Öyle başlayan ilişkileri şimdi sanki hepsinin donuk, ölük bir rutine dönmüş, iç kararmasından hallice...yer yer lanet hatta.... Umudunu yitirenler yaşlaniyor sanki... Umudu yoktan var edenler sanki daha bir genç...

ben genç hissediyorum kendimi... Kimse yaşımı doğru tahmin edemiyor...Diyorum ki, seni bekleyişimden bu... Sonra sırtımda elin, gözlerimde gözlerin, yeşil bir ormanda bir pazar sabahı yürüyüş yapıyoruz... Ben yüreğim dopdolu, gözlerim mutluluktan parıl parıl, Tanrıya şükrediyorum.." biliyorum, işte bu, teşekkürler, bunca beklediğime öyle değdi ki"... elini daha sıkı tutuyorum o an...
İşte o an, herşeyi unutuyorum..Hayat mı? aksın.. dünya mı? dönsün... Senin yanındayım ya, gerisi önemli değil...

artık gelsen...artık gelsen n'olur...

Wednesday 8 February 2012

Yanılgı

Sen sandim onu... Biraz ondan yazamadim bloga... Sen sandim..Duruşuyla, şekerliğiyle sen sandim... Ciciydi. Hoş sohbetti. Beyaz dişleri, kocaman gözleri vardı. Sen saniyorum sanki hala... Haksizlik etmek istemem ona... Ne de eger ki o sen değilsen sana....

Herşey minik minik başladı. Bir kez , bir iş çıkışı birşeyler içtik. Aslında tüm hikaye bu...  Burada yaşamıyor, ya da daha doğru tanımla devamlı şehir dışında işi gereği... Güzel sohbet, tatli gülümsemeler, güzel samimi mesajlar... En güzeli asla birbirinin üzerine düşmeyen, aşka gelmeden, arkadaş olabilmekten keyif alinan yanlar..Sonra kücük adimlar, küçük samimi özlemeler.... Fakat ben biraz daha hızlı, o biraz daha yavaş iletişim konusunda... Belki iletişimi beceremiyorum, belki becerdiğimi sanıp acele ediyorum.

Sonra, durduk.Bildigin durduk..Kim bu düşen burnu yerden alacak. Almam demiyorum.. Alırım yeri gelse...Fakat, ben aksın ilişki isteyen değil miydim? Kendi başıma mi karar verip, yargılıyorum. Bilmiyorum. Kafam karışık... Kafami karıştıran o değil...Kafam kendi tanımlarim içinde akan ilişkiyi bulmak...Sözün yerine, kendi düsüncenin almadiği, durmadığı, içinde konforlu ve güvende hissettiğim bir ilişkiydi istediğim...

O sensen, bu şakadan hoşlanmiyorum.
Ve aslında sanildiği kadar da güçlü değilim...
kapılarimin kilidi kırık, sonuna kadar açık aslında
ama bu evi yeniden yapmak için, bir ortağa ihtiyacım var
lütfen talan etme....

eger o sen isen..
sen değilsen, zaten sen değilsindir...
gerisi önemsizdir...


hızlıca yazdim... hızlıca kontrol etmeden....

Friday 20 January 2012

18 / Karışık

hiç kimse sen değil, diye şarki söyleyesim var... Günlerdir yazamiyorum .İşler karışık, hava, soğuk, trafik, o kadar yoruldum ki... Günün içinde "kötü-olumsuz" o kadar çok şey oluyor ki, içimde bir motivasyonsuzluk- hareketsizlik hali... Tüm gün battaniye altında uyumak, saklanmak istiyorum.. Kahrolsun kapitalist sistem... Bazen bu nedenle çalışmak çok koyuyor...

Canim, birtanem... Ben senden çok mu medet umuyorum. Ben seni çok mu gözümde -yüreğimde büyütüyorum.. Bu moralsizlikle içimden geçiyor böyle... çok derin bir boşluk yaşıyorum işte o anlarda.... Hayat nereye akıyor, hayat zorlaşıyor mu gitgide... Hayat, seni bana getirip, mutlu edecek mi?... Hayat gercekten güzel mi? Neden zor, neden mutluluk daha da zorlaştı...

Binlerce sorum var... Ve hepsinin arkasindan gelebilecek bir sürü soru daha... Bu haftasonu dinlenecegim. Yazacagim sana yine... Keşke burda olsan, tüm sorular poff uçup gitse...

imza: Hala Aşık...

Sunday 15 January 2012

17/ onyedi

2 gündür sosyal yaşam böcüğü oldum, yazamadım. Partilerdi, düğünlerdi, yemeklerdi, yorgun düştüm. Hani nerede karşıma çıkacağını bilmediğimden, iç dürtüyle "gideyim bari" dedigim oluyor. Çünkü bazılarına asosyallik yapip, yataktan baş aşağıya uzanarak telefon görüşmesinde "hastayım" diyerek kaçabilirdim, yapmadim. Bu duruma en çok Bozie üzüldü.

Yine karşılaşamadık. Bazen böyle ortamlarda beğendiğim yada beğendiğimi sandığım insanlar oluyor. Göz göze gelişlerimizde, yüreğimden soruyorum " sen misin" diye, cevap şöyle oluyor "yok, çok çekicisin, öyle gözüm takıldı" ve göz başka yöne dönüyor. O göz göze grlişi bilir misin. Bakarsın, ilginçtir, yüzü güzeldir, çekicidir, dikkat çeker, izlemek istersin, sonrası yok.. İçi de boş. Belki bir gece takılırsın, o kadar. O bir gecelik ilişkiler bence ergenken güzel, şimdi insanin teninden silemediği kirler yaratiyor sanki...Unutulacak zevkler yaşamak daha zor, yaşadığın halde unutmak, hatirlamamak, hayatin içinde konumlandıramamak... Belki yaşlaniyorumdur. Belki kalbim doyuma ulaşsın diye beklediğimden böyle düşünüyorumdur. Belki yanılıyorumdur?

Gecelerden birinde, arabami eglence mekanindan cok uzaga parketmiştim. Dügün sahibinin yakın arkadaslarından Ali, tam ben cikarken dışarıda sigarisini içiyordu. "Dur" dedi, "bu saatte karanlıkta yalniz gitme". Giderim dedim ama gelmekte ısrar edince, birsey diyemedim. Benden hoşlanmişmiydi, takiliyor muydu, emin değildim. Yürüdük beraber, beni nerelerden hatırladigini, hangi ortamlarda beraber oldugumuzu anlatti. Ben o gece tanistik saniyordum oysa. Sonra bütün gece bizim grubu izleyip çok eğlendiğini söyledi. Bizim ekip komik danslar, taklitler yapıp gercekten eğleniyordu. Sonra konuşma şöyle bir noktaya geldi, " Çok zor yaklaşılacak biri gibi duruyorsun, ama şimdi yürürken öyle hissetmiyorum". Yüzümü çevirip, " O ne demek" dedim. " Çok güzelsin ve kimseye ihtiyacın olmayacak kadar güçlü görünüyorsun, insan nasıl yaklaşacağını bilmiyor". Şaşırmıştım. Suçu onun üstüne attım. " Bu nasıl yaklaşılacağını bilememekten olabilir mi Ali?"  "Tabi, olabilir" dedi. Vedalaştık ve arabama bindirdi. Tüm gece bunu düşündüm. Ne olmam gerekirdi, nasıl yaklaştırmıyorum insanları kendime, güçlü görüntü ne demek? güçsüz ve aciz mi görünmeliyim??
Bilemedim..

Umarım, sen geldiğinde tüm bunları aşıp yaklaşırsın bana..
Çünkü gerçekten, görünen ne ise,
aslında kocaman sarılınmayı bekleyen küçük bir kız çocuğu var içimde...

Sarılmanı şimdiden özledimmm....


Gecenin şarkısı sana.... http://fizy.org/#s/1yalm0
tatili gidiyoruz...camdan esen rüzgar,saçlarımı dağıtıyor... ve bu şarkı çalıyor...

Thursday 12 January 2012

16 / Erkekler

Hani şu biscolata erkekleri var ya... Tamam güzeller, anladık. Ama bana hiç cazip gelmiyorlar. Buna bir yandan çok seviniyorum. Ergenken, ölüp bittiğin tarz adamlardı onlar.. Güzel vucut, güzel dişler, harika sexi bir bakış! Şimdi nasil fos geliyorlar anlatamam. İki laf edemeyip, güzel diye böbürlenecek güzel falan demem kıçına tekmeyi vururum valla... Ne güzeller gördük, içi bomboştu.

Sevmiyorum bazen erkekleri... Bir de üst üste gelmez mi bu sevmemelerim.... Geçen eski iş yerimden bir arkadaşım, yeni iş yerime birisiyle görüşmeye gelmiş. Koridorda karşılaştık. Sevdiğim bir çocuktu, düzgündü hatırladığım kadarıyla... Gel dedim, bir kahve içelim. Toplanti odasina geçtik. Sohbet ettik, ben biraz yaşadığım süreçten, o işten güçten bahsetti. İyi, güzel, hoş herşey... Yüzü temiz, kıyafeti düzgün, elleri bembeyaz bir adam...Fakat nedir para kazanmak mi kıçını kaldirmiş, kizlarla ilgili anılara girdik. Neden uzun süreli bir ilişki kuramadığını, kızlarla yaşadığı anılarla anlatıyor. O kızlar ki, onlarin ne hissettiğini anladim o an. Adam sanirsiniz, kaşıkçı elması... Kız biraz ilgi beklemiş, bu kız çok içini sıktı diye gidip aldatmış kızı... Bir diğeri, onunla tenis oynamak istiyormuş, ama o salon sporu yapmayı seviyormuş... ( büyük ihtimalle platesçi kizin poposuna bakarak spor yapmayı seviyordu, hocasini anlatirken bunu anladım) ne dunkoffsun diyemedim. He he diye dinledim. İçimden tüm o üzdüğü kadınların intikamini alabilecekler laflar geçti geçti yuttum. Kahveyi içtik, yuvarladik lafı... Sonra merdivenlere kadar ugurladim, nezaketimden ! Sarilip öpüştük ama sarılmayı abartıp, sarmaş dolaş kapıya doğru yöneltti beni. Kulağıma "istediğin zaman ara, ben her zaman sana uygunum" diyip, göz kırptı.! O an basiretim bağlanmış bir halde donakaldım. Ararim falan gibi birşey saçmaladim. Asansörde köpürüyordum. Aksam oldu. Sinirim gecmedi. Toplanti, telefon görüsmesi raporlar.... Cep telefonumu elime aldigimda bir mesaj gelmiş bundan!... Şöyle yaziyordu " heyecanlandin sanki, teklifimi düşün...:)))" İçimden ateş çıkacaktı sinirden.... Mesai bitse de, gittim kendime bir kahve yaptım. Sigarayi biraksamda, terasta bir sigara içtim. Aşağıya indim, telefonu elime aldım. " Heyecanlanmak mı? Bayılmak üzereydim!! Bence ya iyi bir deodorant kullan, yada soganli yemekler yemekten kaçın... teşekkürler" yazip yolladim.. .Eve dönerken bir kaç kez telefonum çaldı. Radyoda o kadar güzel parcalar caliyordu ki, ritm tutmayı birakıp, acamadim telefonu... :)


.
Bazen midem bulaniyor işte böyle... Ama biliyorum. Kadin ve Erkekten önce, insan olmak... Erdemli ve saygın olmak...Işıklı ve sevgi dolu olmak... Tüm maskelerden arınmış salt sevgi olabilmek... Sen öylesin biliyorum.. Bu önüme çıkanların hepsi sana yürürken, önüme çıkan çakıl taşları.... Yürüyorum.. Her gün biraz daha yakınım sana... Hergün bir adım....
Seni Seviyorummm... Onlari sevmiyorum...

Monday 9 January 2012

15 / Birşeyi Çok isteme!

Yüzümden boynuma alerji oldum. Beni alerji eden her ne ise, iyi sarsaladı. Kaşın, kızar dur. 3 gün rapor verdi doktor... Yoksa tüm vucuduma yayilirmiş. Krem yanında, bir ilaç verdi tüm gün uyuduk Bozie ile...
Seni düsünemedik sanma... uykumuzda, rüyamizda, bizimleydin...

Gecen gün bir arkadaşım, birşeyi çok istemeyeceksin diye bir konuşma yaptı genel... Neden? dedim. Çünkü çok istedigin zaman o enerjiyi itermişsin. En güzel şeyler, hiçbirşey istemezken önüne geleni yaşarken olanmış. Düşündüm. Gerçekten biraz öyleydi. Almanya'da üniversite yıllarımı... Hiç birşeyi takmadan, günü yaşayan bir hippie idim.. Ne güzel şeyler yapmıştım. Tüm Avrupayı dolaşmış, harika adamlarla tanışmış. Yazdığım hikayelerim, bir kitapta yayınlanmıştı. Hatta bir sergiye katılmıştı resimlerim... Sonra hep mutluydum, tasasizdim.. Gençlikmiydi bu, yoksa başka birşey mi emin olamadim.

Sonra seni düşündüm. Çok istiyorum yada bekliyorum ya gelmeni... Korktum. Bunu çok isterken uzaklaştırıyor muydum ben seni? Düşündüm. Bir matematiğe oturttum içimde.

Şimdi hayati olduğu gibi yaşarken, iyi yaşamaya ve anın tadını çıkarmaya karar verdim öncelikle. Eski yürüyüş ekibine bir mali atılacak, yagliboya için boş tablo alınacak. Her akşam düzenli yemek yenilecek. Her gün 10 dakika dans edilecek. Ayna karşında gülümseme ve kahkaha pratikleri yapılacak. Üzerimdeki yükler silkelenip,  ayıklanacak. Bazen deli rolu yapılacak ve olanı, geleni yaşamaya o anın içinde mutlu olmaya çalışılanacak.

Peki sen? Seni istemeye- beklemeye devam edecek miyim?
Evet. Bu cümle içinde böyle özetlenebilir.
Sonra düşününce zaten benimle olan bir Adam var, onunla yaşıyorum ben aklımda, hayalimde, yüreğimde. Sahip olmadığım birşey değil ki o, isteyeyim. Sanki bir süreliğine tatile çıkmışsın gibi dönmeni bekliyorum ben sadece....



Hayata devam...
Sırtımı kaşır mısın?

Friday 6 January 2012

çok / özledim bugün...

Gece, dışarda deli bir rüzgar var. Bozie niyeyse huysuz bu gece... Belki bende huysuzum sanki biraz. Rüzgarın bize her seslenişinde irkiliyoruz. Sana bu yazıyı yazdıktan sonra sarmaş dolaş uyuyacağız ve huysuzluğu uykuya akıtacağız.Yerine huzur dolacak her nefeste.

Bu gece iş çıkışı artık bulluşmayı red edemeyeceğim bir grupla dışarda yemek yedik. Aralarında iyi arkadaşlarımin yanı sıra, uzun yıllardır görmediklerimde vardı. Herkes eşiyle, sevgilisiyle gelmişti. Biz bir grup sap, inci tanesi gibi dizildik masanın bir ucuna. Hiç birimiz potansiyel sevgili olma durumundan yanyana değildik, denk düştü. Yemekler yendi, içkiler içildi.Sohbet koyulaştı. Herşey tatlı ve keyifliydi. Ara ara sohbetten koptugum, içime baktığım oldu. Gülüyor eğleniyorduk. Fakat ben her kahkahamda, yanımda oturan arkadaşlarımdan birinin üzerine devrilerek gülüyordum. Gerçi hepimiz öyleydik. Sonra yanımdaki 20 yıllık çocukluk arkadaşım hoş birşey anlattığında sırtına dokunarak onaylıyordum onu... Kendime baktım.Öylesine dayanmak, paylaşmak, sevgiyle dokunma ihtiyacim vardı ki.. Bunu gördüm kendimde. Ellerimi geri cektim, gülerken yanlara savrulmamaya çalıştım. Yanlış anlaşılmamak için biraz, biraz da her yalniz insanın bunu nasıl başarabildiğini düşündüm. Bu bir başarımıydı. İçinde esen eksik bir rüzgar vardı ve savruluyordum. Sevgi her şekilde iyi geliyordu sana. Arkadaşlarını seviyordum, aileni, candı onlar sana... Ama bu başka birşeydi. Her kahkahada gülüşte yanımdaki arkadaşıma dayanıyordum. Paylaşmak için belki, belki katmak için onu da kahkahanın içine... Bilmiyorum. İşte o an seni özledim yine. Varlığını... Daha tanışmadan özledim seni çok. O kadar zor ki, elini ayagini nereye koyacagini bilememek, o kadar zor ki tek, tekil, kendinle yetinmek. O kadar zor ki, seni bu kadar severken, al bu senin sevgin diyip sarılıp öpememek...

Bugun biraz huysuzum. Koşarak eve geldim. Bozie'yi özledim. Sarıldık öpüştük bir sürü. Anlıyor beni sanki. Güzel zamanlarımız olsun Sevgili.  Ben beklerim.


Mutlu, huzurlu rüyalar Canım benim...


ve ben yemek yedigimiz yerde bunlari düsünürken, su parca fonda caliyordu, içime işledi. ( http://fizy.org/#s/20rlfe )

Wednesday 4 January 2012

14 / öpücük

 
Canim, sana geceleri uykudan once yaziyorum hep... Her gün aklımda olsanda... Eve gelip Bozie'yi gezdirmek, yiyecek birseyler hazirlamak, maillere cevap vermekle geciyor gecelerim.. Calakalem yaziyormuşcasina, hizlica yaziyorum bir dolu imla hatasi, boşluksuz noktalamalar için özür... Yazmasam konuşabilsem daha az yorulacagim, fakat hem yazmak- hem de bu kadar uykuluyken yazmak zor olsa da devam edecegim. İmla hataları sadece yazi bitince rüyaya cabucak dalabileyim diye kalıyor,.. kusura bakma...

Cok kurudum. Su ofiste profiterol olayini onemsemedigim bir sabahti. Fakat o bakislar ve imalar beni daha da sinir etti. Neden insanlar, karsiliksiz iyilik nedir bilmez? Hep bir yere dayandirmaya calisir.. Niye damgalar? İşin içinde sadece " sevgiyle yapilan iyi bir hareket" oldugunu anlamak istemez... Boyle bir şartlanmam yok ama yaptigim iyilikler hep bana iyilik getirdi. İyi ve sevgi dolu olabildigim her kişi de ayni şekilde döndü. Kendi yargılarıyla insanlari yargilayan insanlar go Hell! umrumda degilsiniz... Sonra bunu anlattigim yakin arkadasim ise, "uzun bir ilişkiden çıktın, belki içsel olarak gercekten bu  flörtöz durum olabilir mi" demez mi? Yahu bu böyle mi söylenir. Öyle birsey hissettigim gercekten yok. Ama ben yillarin ilişkisini bitirmiş, düzgün bir ilişkiye hasret olsam da, ve sen bunu dibine kadar görmüş, yer yer benimle ağlamiş, beni ayaga kaldirmis biri olarak o soyledigin sözü şöyle desen " iyi ki de almissin canim o tatlilari, kime ne, ister birsey hissederek Al- ister sadece tatlı almış ol, ne farkeder" desene... Çok sözcüklere takiliyorum biliyorum. Ama umarsizca soyledigimiz sözler bazen karsimizdakinin ne yasadigini bilmedigimiz icin oylesine can acitabiliyor ki... Bilinçaltimi ne ara okudun..

Kızgınım.. Uzun ilişki pratigim var benim... Dışardaki canavarlarla savaşma pratiğim yok tatlim... Öylesine zor ki bunlari anlamak, gögsünde lafi yumusatip, birakmak -salmak....


Bugun seninle ilgili şunu düşündüm... Mesala ögle tatilinde gittigimiz lokantada, ofise dönerken veya, ...veya gece sinema çıkışı orta yerde, merdivenlerde, kapı önünde.... şöyle kocaman sarılıp, kimseye aldırış etmeden, umursamadan öpsen beni dakikalarca... O bunu demiş, bu bakmış, bu görmüş umrumuzda olmasa.... bıraksam kendimi senin kollarına.... Yanında güvende, mutlu ve aşk dolu olmaya ihtiyacım var. İnan İnsanlar çok sanal, Sen daha gerçeksin bu durumda....

... özledim.. 
Seni sevdigimi söylemiş miydim hiç?

Tuesday 3 January 2012

13 / Profiterol

Bugün biraz buruk geçiyor... İsimsiz, sözsüz, içim buruk... Sanırım sabah çok mutlu uyandim, güldüm, şımardım, şimdi de dengeleniyorum... Kimseden sevgi -ilgi dilenmemeyi ögrendim. Bazen sen mutlusundur ve birilerini mutlu etmek istersin. Akmak - paylaşmak- mutululğu çoğaltmak olabilir ismi bunun... olabilir. Bir nedeni yoktur... Bugün iş yerinde sevdiğim bir avukat var. Bir kaç ay oldu işe başlayalı, ama bana her zaman samimi ve saygılı... Yer yer bana mı asılıyor, özel davranıyor dedigim oldu ama beni sevdigine yordum. Bu zamana kadar hic bir hareketini gormedim sandigimin tersi... Bu sabah keyifle ofise girdim. Hepimiz birbirimizle günaydınlaşırken, beni çok güldüren bir dialog anlattı. Gün sayesinde hep kıkırdamayla ve yüzümde bir tebessümle devam etti. Tüm günün koşturmacası hafifledi. Akşama doğru, açık ofis olunca herşey duyuluyor, canı profiterol istemiş, olsa da yesek diyerek mırıldanıyordu etrafındaki insanlara.... Bende duydum ama onemsemedim. Aksama dogru bir firma ziyareti için taksiye bindim. Fakat firmaya geldigimizde taksicinin bozugu cikmayinca, beni karsi kaldirimdaki pastaneye yolladi. Onlarda da para cikmayacagini anlayinca, bizim çalışanlarimiza 10 tane profitrol almış oldum. Gorusmeye girerken profitrolleri, firmanin guvenligine biraktim. Donduğumde herkesin şeker koması tavan yapmişti. Tabi elimdekileri gorunce herkes mutlu oldu. Bende onlar mutlu oldu diye sevindim. Alt tarafi bir tatliydi sonucta... Baska bir arkadasim, bu avukat cocuk istedi diye tatli aldigimi , garip bir dille soyleyince sadece gozumden ateş sacarak bakabildim. Ne ona laf anlatabilecek durum ve ortam vardı, ne de kirginligimi hissettirecek baska birsey.... Lanet ettim..

Nasil bir gerginlikse, eve gelince bir dolu agladim. Sadece güzel seyler yasamak, hissetmek, paylasmak istemenin nesi suç anlamiyorum. Kimsenin kocasina sarkmamiş, kimsenin malına konmamişken bu tutum beni sinir etti... Boyle bir gün işte, kendimi sensiz cok yalniz ve anlasilmaz hissediyorum tatlım... İçim buruk ama birazdan geçer sanirim...

Gelsene, sana da profiterol aliyim ve artık hiç ağlamayayim....

Monday 2 January 2012

12/ Sabah yürüyüşü


Sevgili, güzel yüzlü aydınlık sesli sevgili.. Bugun ikinci günü yeni yılın... Söz bundan sonra saymayacagim...:) İster istemez 2012'nin umut rüzgari beni de vurdu. Tüm gece evde oturup, Bozie ile miskinlik yapacakken, dışarıya çağrıldım, aklım çelindi. Çıktım bende... Sabaha karşı eve geldim. Gece, arkadaşlar, halı üstünde oturup  oynadigimiz oyunlar, mutlu yüzler güzeldi ama en güzeli sabaha karşı taksiden erken inip eve yaptigim yürüyüştü. İşte o an sanki seninleydim. Huzur dolu, sakin, karanlıktan çıkmış aydınlanmış gibiydim. Bozie beni bekliyordu. Sabahın güzelliğini ve seni daha çok hissetmek için, beraber yürüyüş yaptik, sen de bizimleydin. Sana, ikimizin yürüyüş hattını gösterirken, sokaktaki esnaf, komşular hakkında da bilgi verdim. Bu fırından ekmek alıyoruz, bu marketin sahibini güleryuzlu bulduğumuz için alışverişin bir kısmını burdan yapmaya özen gösteriyoruz dedim. Sakinlikle, gülümseyerek dinledin sanki... Eve döndüğümüzde, tüm geceden hiç uyumamıştım. Pijamalarımı giyip, güzel bir kahve yaptım kendime... Gün yeni yeni ağarmıştı. Sanki ayaklarımı senin kucağına uzattım ve sabahı beraber dinledik, kahve kokusu eşliğinde... Bir sigara yaktım ve dinledim, kendimi, varlığını ve sabahın bizi karşılayışını... Bir sigara yaktım. Keyiften biraz, biraz da veda etmekti boylesi bir güzel günde ona..Sigarayi sondurup, yataga yattım.

Buralardayim ben... Sen gelene kadar... Sonra burda değil, yanında olacağım çünkü..:)